Özyeğin University, Çekmeköy Campus Nişantepe District, Orman Street, 34794 Çekmeköy - İSTANBUL
Phone : +90 (216) 564 90 00
Fax : +90 (216) 564 99 99
E-mail: info@ozyegin.edu.tr

Robb Report - Algoritmik Estetiğe Yolculuk (Turkish)
Bir zamanlar hayal gücünün ulaşılamaz zirvesi olarak görülen sanat, yapay zekânın algoritmalarında yeniden şekilleniyor. Teknoloji, sanatın geleceğini dönüştürürken, insan yaratıcılığıyla makinelerin dansı yeni bir estetik alan yaratıyor. Peki, bu iş birliği mi, yoksa bir meydan okuma mı?
Teknolojinin insan hayatındaki yolculuğu Sanayi Devrimi’nden bu yana hız kesmeden devam ediyor. Bir zamanlar dişli çarkların ve buhar makinelerinin başrolde olduğu bu hikâye, bugün çok daha karmaşık ve görünmez bir noktada sürüyor. Artık elimizde bir çekiç, bir torna tezgâhı ya da daktilo yok; bunun yerine görünmeyen algoritmalar, devasa veri setleri ve “öğrenen” makineler var. Özellikle son beş yılda yaşanan gelişmeler, insan ile makine arasındaki ilişkinin boyutunu kökten değiştirdi.
Bu yeni teknolojik dalganın adı, yapay zekâ (Artificial Intelligence-AI). Başlangıçta finans, tıp, güvenlik gibi alanlarda etkisini gösteren yapay zekâ, artık insanın en özel ve en nadide alanlarından biri olan sanat dünyasına da sızmış durumda. Düşünün, bir robot kendi portresini çizebilir mi? Algoritmalar şiir yazabilir mi? Peki ya bir bilgisayar tarafından yaratılan eser, müzayedelerde milyon dolarlara satılabilir mi? Bu sorular bugün sanat dünyasını ikiye bölüyor. Bir kesim yapay zekânın sanat üzerindeki etkilerini yeni bir devrim olarak selamlarken, diğer bir kesim, makinelerin sanatçı ruhunun yerini alabileceği fikrine hâlâ mesafeli. Ancak her iki tarafın da kabul ettiği bir gerçek var: Sanat ve yapay zekâ artık iç içe geçmiş durumda.
Sanatın “makinelerle” olan ilişkisi aslında yeni bir konu değil. Tarih boyunca her yeni teknolojik gelişme, sanat dünyasında büyük tartışmalar yarattı. 1800’lerde fotoğraf makinesinin icadı, dönemin ressamları tarafından büyük bir tehdit olarak görülüyordu. “Gerçekliği bire bir kopyalayan” bu cihazın, sanatçının işlevini yok edeceği düşünülüyordu. Ancak fotoğraf, resmin yerini almak yerine yeni sanat hareketlerinin doğmasına vesile oldu. Benzer bir tartışma, 20. yüzyılın başlarında Marcel Duchamp’ın ünlü pisuar Fountain eseriyle gündeme geldi. Duchamp, bir pisuarın sanat olabileceğini savunduğunda büyük tepki topladı. Ancak bu radikal çıkış, sanat tanımını kökten değiştirdi. Bugün yapay zekâ tarafından üretilen eserler de benzer bir tartışmayı alevlendiriyor: Eğer bir pisuar sanat olarak kabul edilebiliyorsa, bir algoritmanın yarattığı görüntüler neden sanat sayılmasın?
Sanat üretiminde yapay zekânın en çarpıcı örneklerinden biri, Ai-Da adlı robot sanatçı. Adını matematikçi Ada Lovelace’ten alan Ai-Da, insan gözünü taklit eden kameralarıyla gördüğü görüntüleri analiz edip bunları bir tabloya dönüştürebiliyor. Ai-Da’nın yaratıcısı Aidan Meller, “Bu robot, insanların gördüğü şeyleri kendi algoritmalarıyla yorumluyor ve tamamen özgün eserler ortaya çıkarıyor’ diyor. Ancak Ai-Da’nın bu eserlerinin, gerçekten “yaratıcı” olup olmadığı hâlâ tartışma konusu. Benzer şekilde OpenAl tarafından geliştirilen DALL-E ve Midjourney gibi sistemler, metin girdilerini görsel eserlere dönüştürebiliyor. Örneğin, “Vincent van Gogh tarzında bir astronot portresi” yazıldığında, bu yapay zekâ araçları hemen istenilen görüntüyü yaratabiliyor. Üstelik bu eserler, geleneksel sanat eserlerinden ayırt edilemeyecek kadar gerçekçi olabiliyor.
Yapay zekâ ile sanatı bir araya getirerek yeni bir görsel dil yaratan Refik Anadol, teknoloji ve insan yaratıcılığını buluşturan öncü projeleriyle tüm dünyada büyük yankı uyandırıyor. Türk kökenli sanatçı, devasa dijital veri setlerini estetik ve duygusal hikâyelere dönüştürerek, teknolojinin soğuk ve mekanik doğasına insan sıcaklığı katmayı başarıyor. Hem dijital platformlarda hem de fiziksel dünyada geniş bir izleyici kitlesine ulaşan eserleri, yapay zekâ odaklı çağdaş sanatın en yenilikçi örneklerini sunuyor.
Anadol’un yapay zekâyı kullanarak ürettiği eserler, son yıllarda hem sanat dünyasında hem de dijital sanat piyasasında önemli bir yer edindi. Özellikle 2021 yılında popüler müzayede evi Sotheby’s platformunda satışa sunulan Machine Hallucinations-Space: Metaverse adlı NFT eseri, 5,1 milyon dolara alıcı bularak dijital sanatın yükselen değerini gözler önüne serdi. Bu satış, yalnızca NFT piyasası için değil, aynı zamanda yapay zekâ tabanlı sanatın da bir dönüm noktası olarak kabul edildi. 2023 yılında New York Modern Sanat Müzesi’nde (MoMA) sergilenen Unsupervised projesi ise MoMA’nın kalıcı koleksiyonlarına giren ilk NFT eser olarak tarihe geçti.
2023 yılı ise Anadol için iki önemli projeyle öne çıkıyor. Bunlardan ilki, Guggenheim Bilbao Müzesi’nde düzenlenecek olan ve müzenin “in situ” sergi dizisinin ilk ayağı olarak planlanan kişisel sergisi. Diğeri, Los Angeles’ta dünyanın ilk yapay zekâ sanat müzesi olan Dataland Museum’un açılacak olması. Frank Gehry tarafından tasarlanan The Grand LA binasında yer alacak bu müze, ziyaretçilere etkileşimli bir sanat deneyimi sunacak.
Özyeğin Üniversitesi Yapay Zekâ ve Veri Mühendisliği Bölüm Başkanı Doç. Dr. Reyhan Aydoğan ise yapay zekânın öğrenme sürecini şöyle açıklıyor: “Sinir ağları modeli ve derin öğrenme, makinelerin öğrenme kapasitesini her geçen gün artırıyor. Bu sistemler, insan beynini modelleyerek gördüklerinden öğreniyor ve yeni veri üretebiliyor. Üretken Çekişmeli Ağlar (GANs) gibi algoritmalar sayesinde gerçekçi görseller, sesler ve metinler üretmek mümkün hale geldi. Ancak burada kritik bir soru var: Yapay zekâ özgün mü? Yoksa yalnızca kendisine sunulan verilerden mi besleniyor?” Aydoğan’a göre bu sorunun cevabı hâlâ net değil. Sanatçılar da gözlem yaparak, deneyimlerinden beslenerek üretim yapıyor. Ancak yapay zekâ, insanın hayal gücüne ve duygularına sahip değil. Bu yüzden “yaratıcı” olup olmadığı konusunda görüşler farklılaşıyor.
Yapay zekâ ve sanatın buluştuğu bu yolculukta, yaratıcı fikirler sadece algoritmalarla değil, aynı zamanda hayal gücüyle şekilleniyor. Ancak bu dönüşümün merkezindeki sanatçılar ne düşünüyor? Teknoloji dost mu, rakip mi? Sanatçılarla yaptığımız röportajlar, bu sorulara ışık tutuyor.
Her biri kendi disiplininde yapay zekâ ve teknolojiyi kullanarak farklı estetik anlayışları hayata geçiren sanatçılarla konuştuk. İnsan yaratıcılığı ile algoritmaların iş birliğini nasıl görüyorlar? Sanatın geleceğini nerede konumlandırıyorlar? Yanıtlar ilerleyen sayfalarda...